31 Ocak 2017 Salı

Samsara




Ron Fricke

Ron Fricke’in Baraka’yla aynı temada, onun devamı olarak çektiği belgesel filmi Samsara da tıpkı Baraka gibi, gezegenimizi bütün olarak ele alan ve ona adeta evrenden bakan bir film. Filmdeki birçok uygarlıktan alınan kesitleri yazıya dökmek oldukça imkansız da olsa, izlenimleri bir miktar da olsa aktarılabilir. Batı’nın baş döndürücü hızı ve değişkenliği ile Doğu’nun mistisizmi, dinginliği ve geleneklerini tekrarlama üzerinden yakaladığı mükemmellik birbirine tezat iki Dünya olarak ele alınıyor. Yine de bu zıtlıklar birleşip bir bütünü yani gezegenimizin kültürünü oluşturuyor. Modernizmin ruhu olan değişkenlik takıntısı sebebiyle Batı’da geçmişi deneyimlemek ancak müzeler ve korunan tarihi yerler (örneğin Versailles Sarayı) aracılığıyla mümkünken, Doğu geçmişini hala yaşıyor (örneğin büyüleyici Çin dansı sahnesi ve Kabe’yi tavaf eden hacılar).
Samsara Sanskritçe “sonsuz döngü” anlamına geliyor. Hinduzim’de sonsuz döngü reenkarnasyon felsefesine karşılık geliyor. Renkli kumlarla büyük bir titizlikle mandala yapan Tibet’li rahipler işlerini bitirdiklerinde tekrar başlamak üzere elleriyle Mandala’yı dağıtıyorlar. Bu gelenek sonsuz yeniden oluş ve bozuluş döngüsünü temsil ediyor. Bu sonsuz döngüde mükemmelleşmek asıl amaç ancak öte yandan modernitenin mükemmelleşme amacı döngü üzerinden değil, ilerleme ve gelişme üzerinden kuruluyor.
Elbette bu iki Dünya birbirinden perde ile ayrılmış değil. Aksine günümüzde son derece iç içeler. Kapitalizmin Dünya üzerinde uğramadığı bir yer kalmamış gibi. Kapitalizmin ruhu olan hep daha fazla üretim ve devasa endüstriler, et fabrikaları sahnelerinde çok güzel sembolleştiriliyor. İneklerin dönen kafeslere hapsedildiği sahne gibi gıda endüstrisi sahnelerinde hayvanların birer makine gibi kullanılması gözler önüne seriliyor. Makine gibi kullanılan sadece hayvanlar değil tabi ki. Fabrikalardaki tezgahlarda oldukça seri bir şekilde saatlerce aynı basit işi (örneğin etleri tartmak) defalarca tekrarlayan işçiler, insan gücünün makine gibi kullanılmasına bir örnek. Böylesine rutin ve insani hiçbir katkı gerektirmeyen işlerde yabancılaşma kaçınılmaz. Bu yabancılaşma duygusu bu sahnelerde çok iyi bir şekilde verilmiş. İnsana bir makine gibi davranılması günümüzde Kapitalizmin başlıca sorunlarından biri… Bir taraftan yaratıcılık, kişisel gelişim gibi unsurlar teşvik edilirken diğer taraftan da bu özelliklerin hiçbirini kullanamayan milyarlarca insanın mevcut olması bir çelişki yaratıyor. Teknoloji hızla gelişirken insanlar hala modern köleler olarak kullanılıyor. Adeta teknolojinin gelişimi insan için değil de başka bir amaç uğruna gerçekleştiriliyormuş gibi.
Bu gibi konuların işlenişi sebebiyle, Samsara’ya “uygarlıklardan kesitler” şeklinde bakmak onu basite indirgemek olur. Samsara ne belgesel gibi tamamen objektif ne de film gibi kurguya dayalı bir yapım. Objektif, çünkü gösterdikleri günümüz Dünyası’nın birer parçası. Subjektif ve mesaj içeriyor, çünkü gösterilen sahnelerin seçilmelerinin bir sebebi var ve tıpkı bir hikaye anlatır gibi bağlama oturuyorlar. Öyle bir hikaye ki, bir dış sese ihtiyaç duymayan bir şekilde, tamamen gerçeğin kendi sesleriyle anlatıyor. İnsanlığa geniş perspektiften bir ayna tutarak, ona içinde bulunduğu resmin parçalarını birleştirerek geniş resmi göstermek suretiyle bunu başarıyor.

Sürçi Lisans Ettiysem Affola
Saygılar
Mustafa 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder